11 Aralık 2015 Cuma

Hamile Kalmak için Diz-Dirsek Pozisyonu

Hamile kalmak için sağlıklı çiftleri ilgilendiren iki önemli konu vardır. Bunlardan biri zamanı ve diğeri uygun pozisyondur. Hamile kalmak için en uygun pozisyonlardan biri diz-dirsek pozisyonudur.
Normal bir ilişki sonrası gebelik oluşabilmesi için spermlerin vajinaya uygun şekilde bırakılması ve vajinanın spermlerin rahim içine doğru ilerleyebilmesi için uygun pozisyonda durması gerekir. Bu şartları sağlayan pozisyonlar erkeğin üstte olduğu, kadın ve erkeğin yana doğru dönük olduğu pozisyonlar ile kadının diz-dirsek pozisyonunda olduğu şekillerdir. Erkeğin üstte olduğu durumda kadının kalçaları altına bir yastık yerleştirerek pelvisini yükseltmesi spermlerin doğru yönde ilerlemelerine yardımcı olur. Diz-dirsek pozisyonu ise özellikle sperm sayısı düşük olan durumlarda ek fayda sağlar. Oturur pozisyonda, kadının üstte olduğu veya ayakta olan cinsel ilişkiler gebelik elde etmek için uygun değildir.
Ek olarak aşağıda yer alan dikkat edilmesi gereken konuları unutmayınız.
  • Gebe kalmayı planladığızda 3 ay öncesinden korunmayı bırakın
  • Gebe kalmak için en uygun zamanda gün aşırı ilişkide bulunun
  • Gebelik için uygun dönemdeki ilk ilişkiden önce ve iki ilişki arasında erkeğin 48 saat boşalmamasının ideal olduğunu unutmayın
  • Sabah erken saatte ilişkide bulunun
  • Kayganlaştırıcı kullanmayın
  • Hiçbir zaman vajinal duş yapmayın
  • Vajinanın doğal duruşunu sağlayan gebelik için uygun pozisyonları tercih edin
  • Alternatif seks yöntemlerinden uzak durun
  • Su altında ilişkide bulunmayın

8 Aralık 2015 Salı

Suda Doğumun Anne ve Bebeğe Faydaları

Suda doğumun anne sağlığı üzerindeki etkileri şunlardır;
  • Su perinenin elastik olmasını sağladığı ve gevşettiği için doğum zorlamasını azaltır.
  • Su gebe kadının vücudundan üretilen ve mutluluk hormonu olarakta bilinenendorfin etkisi göstererek stresi azaltır.
  • Hamile kadının korku ve kaygı gibi hislerini azaltarak kan basıncının artmasını engeller.
  • Suyun kaldırma kuvveti sayesinde gebe kadının hareket kabiliyeti artarakkan dolaşımı hızlanır ve rahim kasılmaları etkin olur. Bu sayede gebe kadının duyduğu ağrı azalarak bebeğe iletilen oksijen artmaktadır.
  • Suda doğumu uygulayan klinik merkezler suyun rahatlatıcı özelliğinin gebe kadının enerjisini arttırdığını ve doğumun hızlandığını savunmaktadırlar.
Suda doğumun bebek sağlığı üzerindeki etkileri şunlardır;
  • Doğuma bağlı stresin azalarak bebeğin sıkıntıya düşme riskini azalttığı ve rahim ağzından daha rahat çıktığıiddia edilmektedir.
  • Su amniotik kese içerisindeki benzer bir ortamı sağlar.

Suda Doğum Nedir ?

Suda Doğum” adından da anlaşılacağı üzere özel ayarlanmış sıcak su içeren bir küvette doğumun gerçekleşmesine denir. Bu doğumun amacı suyun kas gevşetici ve sakinleştiricietkilerinden faydalanmaktır. Bu sayede doğum kolaylaşmaktadır. Bazı gebe kadınlar ise doğum öncesi evreyi su içerisinde geçirdikten sonra rahim ağzının açılması ve ağrıların başladığı evrede sudan çıkarak doğumu suyun dışında yapmayı tercih etmektedirler. Bazıları ise doğumuda su içerisinde gerçekleştirmektedirler.
Suda doğumu gerçekleştiren klinik merkezler suda doğum yapmanın, doğumu kolaylaştırdığını ve fetal komplikasyonları azalttığını savunmaktadırlar. Fakat suda doğumun normal doğumdan üstün olduğunu gösteren hiç bir bilimsel kanıt yoktur. Bu konudaki araştırmalar ise devam etmektedir.

Sezaryen ile Doğum

Sezaryen ile doğum“, bebeğin anne karnından uterus açılarak çıkarılması yöntemi ile doğumun gerçekleştirilmesi işlemidir. Özellikle “vajinal doğum” gerçekleşemiyorsa, anne ve bebeğin sağlığı tehlikeye giriyorsa “sezaryen ile doğum” tercih edilmektedir.
Sezaryen ile doğum dünyanın en eski ameliyat türlerinden birisidir. Gün geçtikçe ve tıp, teknoloji ilerledikçe sezaryen ameliyatı teknikleri de hızla gelişmektedir. Sezaryen ile doğum günümüzde neredeyse normal doğum kadar tehlikesiz ve başarılı noktalara ulaşmıştır.
Sezaryen ameliyatı herhangi olumsuz bir durum oluşmaz ise ortalama 45 dakika kadar sürmektedir. Bebek anne karnından ilk 10 dakika içerisinde çıkarılır ve geri kalan süre içerisinde anne karnını tekrar dikilir. Anne karnını kesme işlemi 8 kat tabakanın kesilmesi ile oluşur. Bu 8 kat tabaka sırası ile;
Cilt, Cilt altı yağ doku, kas koruyucu kılıf, kas tabakası, karın iç zarı, uterus zarı, uterus kası, amnion zarı

Normal Doğum Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Bebeğindoğum kanalı yoluyla dünyaya gelmesine “normal doğum” denir. Normalvajinal doğumun üç evresi vardır.
  1. Sancıların başlamasından serviks (Rahim ağzı) açıklığının tam olmasına kadar süren ilk evredir.
  2. Bebeğin doğumu ile tamamlanan ikinci evredir.
  3. Plasentanın çıkmasıyla tamamlanan üçüncü evredir. Üçüncü evreden sonra ise, kanama ya da yırtıklarınızın kontrolü yapılarak, epizyotomi veya varsa yırtıklarınızın dikilmesi işlemi yapılır.
Sabrınızı ve dayanıklılığınızı zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmenize yol açan uzun süreli ağrılarınız, doğumunuzun birinci evresinde gerçekleşir ve bir amaca yöneliktir. Bu evrede genellikle düzenli aralıklarla gelen her sancınız, rahminizin kasılmasına, rahim ağzınızın açılmasına ve bebeğinizin aşağı doğru itilmesine neden olur. Başka bir deyişle, gelen her sancınız, bebeğinizi size biraz daha yaklaştırır.

Erken Doğum ve Nedenleri

Erken doğum” hamile bayanın son adet tarihinden sonra yaklaşık olarak 37 hafta yani 9 aydan önce doğum yapmasına denir. İstatistiklere göre tüm hamileliklerin %8′lik (yüzde sekiz) kısmı erken doğum ile sonuçlanır. Ve ikiz gebeliklerde bu oran dahada yüksektir. Erken doğum sonucunda doğan bebeklere “prematüre bebek” denir ve genellikle normal kilolarından düşük doğarlar, ortalama olarak 2.5 kg ağırlıgında olurlar.
Erken doğum nedenleri;
  • En önemli nedenlerinden bir tanesi çoğul gebeliktir.
  • Rahim dışı ve içi enfeksiyonlaramniyon sıvısının fazla olması,
  • Rahmin yapısal bozuklukları ve anormallikleri,
  • Rahim içi kanamalar,
  • Genetik faktörler,
  • Doğumu başlatan fizyolojik mekanizmanın erken tetiklenmesi.
Gibi faktörler “erken doğum” olasılıklarını arttıran unsurlardır.

Erken Doğum Riski Taşıyan Anne Adayları

Erken doğum riski taşıyan anne adayları;
  • Yüksek tansiyonu (hipertansiyon) olan,
  • 17′nin yaşın altında, 35 yaşın üzerindekiler olan,
  • Yoğun çalışma şartları altında çalışanlar ve stress altında olan,
  • Daha önce erken doğum ya da düşük yaşayanlar,
  • Sigara ve alkol kullananlar,
  • Hamileliği sürecinde vajinal kanama sorunu olanlar,
  • Düşük kilolu anne adayları,
  • Birden fazla bebek bekleyenler,
  • Düşük gelir grubundan olan hastalar,
  • Bazı sistemik ve enfeksiyon hastalığı olan gebeler,
  • Çok doğum yapmış olanlar,
  • Gibi niteliklere sahip olan “anne adayları” erken doğum yapma riskine yüksek gebelerdir. Buna karşı önlem almaları gerekmektedir.

Ağrısız Doğum Nedir ?

Ağrısız doğum” doğum sancılarının kasıklarda baskı ve karında basınç hislerinin algılandığı tamamen doğal bir doğum çeşitidir. Normal doğumdan tek farkı sancıları sadece karın bölgesinde kasılma (ve bebek çıkarken kasıklarda basınç) olarak hissedilmesidir.
Bölgesel analjezi uygulandığından dolayı ağrı ve acı yoktur. Bölgesel analjezi uygulanan hasta doğum saatine kadar ayakta kalabilir hatta yürüyebilmektedir. Doktorlar tarafından doğumhaneye alınıp, pozisyon verildiğinde karnınızda kasılma ve kasıklarınızda baskı hissedildiğinde eşzamanlı olarak ıkınma başlatmalısınız ve bebeği aşağıya doğru itmelisiniz.
Her kasılmada bebeğiniz doğum kanalında biraz daha ilerler ve ilk olarak başı daha sonrada vücudu olmak üzere doğum gerçekleşir.

7 Aralık 2015 Pazartesi

Malta muamması (Brusellozis) ve Tedavisi

brusellozis-malta-muammasiMalta muamması (Brusellozis) nedir?
Brusellozis, Brusella adlı bir bakterinin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Bu bakteri insanlara hayvanlardan bulaşır. Keçi, koyun, inek köpek ve domuzları etkileyen çok sayıda Brusella bakterisi çeşitleri vardır. Bu hayvanlar veya hayvan ürünleri ile doğrudan veya dolaylı temas ile insanlara brusella bulaşabilmektedir. İnsandan insana bulaşma çok nadiren olabilmektedir.
Malta muamması (Brusellozis) belirtileri nelerdir?
Brusella hastalığı tesadüfen bazı kan testleri ile şüphelenilerek saptanabilen belirtisiz bir duruma da neden olabilir; ağır nörolojik bulgulara neden olan veya kalp zarını etkileyen ateşli bir hastalık da yapabilir.
Ancak genel belirtiler şunlardır:
Ateş, aşırı terleme, baş ağrısı, halsizlik, sırt ağrıları;
Eklem ağrıları, şişliği, basamama
Muayenede karaciğer ve dalak büyümesi ile lenf bezlerinde büyüme.
Malta muamması (Brusellozis) nasıl bulaşır?
Çoğu kez taze peynir tüketimi, iyi kaynatılmamış süt içilmesi ile hasta hayvanlardan insana bulaşma olur. Nadiren brusellalı köpeklerden insana da bulaşabilmektedir. (Ancak köpek brusellası insanda hastalık yapmaz)
Malta muammasına (Brusellozis) nasıl tanı konur?
Taze peynir veya çiğ süt tüketimi hikayesine ek olarak yukarıdaki belirtiler ve muayene bulguları ile Kan tahlillerinde sedimentasyon hızı artışı, CRP artışı ile bruselladan şüphelenilip Brusella aglütinasyon testi ile tanı teyit edilir. Kesin tanı için kan kültürlerinde brusella bakterisinin üretilmesi gerekir.
Malta muamması (Brusellozis) tedavisi nasıl olur?
Çeşitli antibiyotiklerin bir arada kullanılması ile 2 ile 4 haftalık tedaviler yeterli olmaktadır.

Gebelik-Hamilelik Döneminde Enfeksiyonlardan Korunma Yöntemleri

gebelik-hamilelik-enfeksiyon-korunmaListerioz Bakterisi ve Gebelik-Hamilelik üzerindeki etkileri
Gebelik sırasında temas olursa, listerioz düşük, ölü doğum ya da yeni doğmuş bebekte ciddi hastalığa yol açabilir. Listerio bakterisi, yumuşak peynir gibi besinlerde yüksek miktarda ve bazı donmuş hazır yemeklerde ve pişmiş hazır tavuklarda düşük miktarda bulunmuştur.
Salmonella Bakterisi ve Gebelik-Hamilelik üzerindeki etkileri
Bu bakteri ciddi besin zehirlenmesine neden olabilir ve bebekler, annelerinin yüksek ateşinden etkilenebilirler. Salmonella en çok, yumurtada, tavukta ve çiğ ette bulunur
Toksoplazmozis Paraziti ve Gebelik-Hamilelik üzerindeki etkileri
Toksoplazmozis paraziti, çiğ ya da az pişmiş et, kedi dışkısı ve mikroplu topraktan kapılabilir. Sağlıklı bir yetişkinde gribe benzer belirtiler gösterir, ancak gebelik sırasında kapıldığında, doğmamış çocuğu etkileyebilir. Bu enfeksiyonu daha önce geçirdiyseniz, bağışık olabilirsiniz ve bunu bir kan testi ile saptayabilirsiniz. Bağışık değilseniz, kedi pisliğine ellemeyin ya da bunu kendiniz yapmak zorundaysanız, eldiven takın, eldivenlerinizi ve ellerinizi sonradan yıkayın. Kedilere dokunduktan sonra ellerinizi yıkayın, bahçeyle uğraşırken her zaman eldiven takın ve daha sonra ellerinizi yıkayın.
Klamidya Hastalığı ve Gebelik-Hamilelik üzerindeki etkileri
Gebe kadınların düşük yapmasına neden olabilecek nadir bir hastalıktır. Enfeksiyondan kaçınmak için, yeni doğum yapmış, süt veren koyunlarla ya da yeni yapmış, süt veren koyunlarla ya da yeni doğmuş kuzularla temasta bulunmayın.

Çocuklarda Bit ve Bit Tedavisi

Bitin vücut biti, saç biti ve pubis biti olmak üzere 3 çeşidi vardır. Bunlardan sadece vücut biti tifüs adlı bulaşıcı hastalığı taşır, diğerleri hastalık taşımaz. Çocuklarda en çok saç biti görüldüğü için burada sadece saç bitini daha ayrıntılı anlatacağız.
Saç biti her sosyoekonomik kesimden çocukta görülebilir. İnsanın saç ve saçlı derisinde yaşar ve kan emerek beslenir. Esas bulaşma şekli kafadan kafaya doğrudan temasla olur. Ayrıca bit taşıyan çocukların şapka, havlu, tarak, fırçalarının ortak kullanılması ile de bulaşabilir. Yaz aylarında salgınlar yapabilir.
Dişi bit saçlı deride yaşar ama çoğu kez gözle görülemez. Saç dipleri ve saçlı deriye bıraktığı yumurtalara ise sirke denir. Sirke gözle görülebilir ve en çok ense ile kulak arkasında bulunur. Kaşınmalara bağlı saçlı deride kanamalar ve saçlı deri enfeksiyonları da görülebilir. Deri iltihabına bağlı olarak boyun ve ensede de lenf bezlerinde ağrılı şişlikler görülebilir.
Çocuklarda Bit Belirtileri: 
Kaşıntı ana belirtidir. Kaşınarak kanatılan ciltte enfeksiyon ve kabuklanma da olabilir. Yakından muayene ile saç diplerine ve saç gövdesine yapışmış kepek benzeri ama daha yuvarlak sirkeler gözle görülebilir. Bit ise çok zor görülür. Bazen bit ısırığına bağlı olarak saçlı deride yüzeysel kanamalar da gözle görülebilir.
Bit Tedavisi , Bit Nasıl Temizlenir: 
Bit taşıyan çocuğun saçları permetrin, lindan veya piretrin adlı bit öldürücü ilaçlar içeren krem veya şampuanlarla yıkanır. Saç normal şampuan ile yıkandıktan sonra bit şampuanı uygulanır. Bit şampuanı 10 dakika saçlı deride kaldıktan sonra sirkeleri temizlemek için saçlar ince dişli bir tarakla taranır. Çünkü şampuan biti öldürür ama sirkelere etkisizdir. Sirke taranarak dökülmeye çalışılır. Bu işlem 7–10 gün sonra tekrarlanır. Çünkü saçta kalan sirkelerin çatlayıp yeni bitlerin çıkması zamanı gelmiş olur.
Sirkelerin temizliği için 1/1 oranında sulandırılmış sirke ile yıkanması da önerilir.
Çamaşır, giysi, yatak örtüleri vs de mümkün olan en yüksek sıcaklıkta yıkanıp ütülenmelidir. Mümkün olmuyorsa kuru temizleme yapılmalıdır.
Saç fırçası ve taraklar ise atılır veya çok sıcak sabunlu suda uzun süre bekletilir.
Peluş oyuncaklar ise koyu renkli kalın poşetlere konup mümkünse vakumlanır ve 2 – 3 hafta hiç açılmazsa bitler ölür.

6 Aralık 2015 Pazar

Gebelik, Hamilelik, Doğurganlık ve Kök Hücre Tedavisi

kok-hucre-gebelikYumurtalığın en temel işlevlerinden birisi doğurganlıktır. Yumurtalıkta bulunan yumurta sayısının doğumla birlikte başlayarak giderek azaldığı kabul edilmiştir. Kadınlar belirli bir sayıda yumurta hücresi ile doğmakta ve yıllar içerisinde yumurta sayısı giderek azalmakta ve menopoz ile birlikte yumurtalıklarda yumurta hücresi bulunmamaktadır. Tüp bebek tedavilerinde tedavinin başarısını en derinden etkileyen faktör, kadının yumurtalık kapasitesidir. Bu kapasitenin azalmasına bağlı olarak yumurtalıklardan yeterli yanıt alınamıyorsa tedavide başarı şansı belirgin olarak düşer ve bu da istenmeyen bir durumdur.
Son yıllarda gerçekleştirilen bir takım araştırmalarla yumurtalık içerisinde yumurta oluşturma kapasitesine sahip kök hücrelerin varlığı dikkat çekmiştir. 2004 yılında Harvard Üniversitesinde yapılan deneysel araştırmalar ile kemoterapi sonucu yumurtaları yok olan farelerin yumurtalık dokusunda kemik iliği kaynaklı yumurta üretebilen kök hücreler saptanmıştır. Yumurtalıklar içerisinde yer alan ve sayı kısıtlılığı bulunmayan bu hücreler, belirli şartlarda kültüre edildiklerinde yumurta hücresine dönüşebilmektedir. Dolayısıyla bu hücreler kök hücre görevi üstlenerek yeni bir yumurta hücresi kaynağı oluşturmaktadır. Bu çalışmaların klinik uygulamaya geçirilebilmesi için zamana ve daha ileri araştırmalara ihtiyaç duyulmakla birlikte üreme tıbbının en önemli dogmalarından biri olan yumurta oluşumunun doğumdan önce tamamlandığı ve belli bir sayıda olup yenilenmediği görüşü sorgulanmaya başlanmıştır. Devrim niteliğinde sayılabilecek bu gelişmelerin kadınların doğurganlık ve menopoz gibi hayatlarının en önemli sayılabilecek dönemlerindeki sorunlara çare olabileceği açıkça düşünülmektedir.
Diğer bir önemli gelişme ise kök hücrelerden kadın ve erkek döl hücresi geliştirilmesi ile ilgili devam eden büyük araştırmalardır. Üremeye yönelik olmayan klonlama teknikleri ile elde edilen embryonik kök hücrelerin kültür ortamında gamet adı verilen döl hücrelerine dönüştürülmesi ile ilgili araştırmalar halen daha devam etmektedir. Yumurtalık içerisindeki kök hücrelerden yeni yumurta elde edilmesi veya klonlanmış embryonik kök hücrelerden yumurta veya sperm yapılması, gelecekte önemli teknolojik gelişmeler olarak klinik uygulamalarında yerlerini alana dek bugün uygulanmakta olan yöntemlerden faydalanılmalıdır.

Kısırlık Nedenleri – Rahim İçi Yapışıklıklar

Kadında kısırlığa sebep olan etkenlerden bir diğeri ise “Rahim içi yapışıklıklar“dır.Rahim içi yapışıklıklarkürtajrahim ameliyatı veya verem sonrası gelişen rahim içi yapışıklıkları neden olabilmektedir.
Tüp bebek uygulaması için rahim içinin normal ve sağlıklı olması büyük önem taşımaktadır. Bu sebep ile histerosalpingografi veya genellikle histeroskopisi ile değerlendirme yapılmaktadır. Bu değerlendirmeler esnasında saptanılan anormal durumlarda poliprahim içi yapışıklıkmyom veya doğuştan olan perde-septum varlığında düzeltme sağlanabilmektedir.
Ayrıca rahim içerisinde gelişen poliplerde kısırlığa sebep olabilmektedir. Polip genellikle zararı olmayan, iyi huylu, küçük et beni gibi oluşumlara denir. Kötü bir hastalığa sebep olmazlar, fakat bazen gebeliğe engel olabilmektedirler. Küçük bir operasyon ile tedavileri mümkündür.

Gebelik – Hamilelik Gerçekleşmiyorsa Doktora Ne zaman Gidilmeli?

Korunmasız ilişki ve düzenli cinsel birliktelik gerçekleştirilmesine rağmen gebelik – hamilelik elde edilememesini kısırlık olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu, evliliğin ilk birkaç ayında gebelik – hamilelik elde edilmediğinde de kısırlık olrak algılanmamalıdır. Bu tanımı tamamlayan kriter, sürecin en az 1 yıl olmasıdır. Eğer çiftler 1 yıl boyunca korunmadıkları halde gebelik – hamilelik elde edemiyorlarsa bunu kısırlık olarak tanımlamalıyız. Bu sürenin tamamlanması ile beraber çiftlerin hekime başvurmaları gerekmektedir. Ancak bu 1 yıllık süreç tüm kadınları kapsamamaktadır. Özellikle ilerleyen yaş ile gebelik elde etmek zorlaştığından, 35 yaşın üzerindeki kadınlar için bu süreyi 6 ay ile sınırlamak daha doğrudur. 40 yaş üzerinde ise vakit kaybına hiç tahammül yoktur. 40 yaş üzerindeki bir kadın gebelik arzuluyorsa vakit kaybetmeden hemen hekime başvurmalı ve bir sorun varsa bunu vakit kaybetmeden öğrenmelidir. Üreme tıbbı ile ilgilenen hekimler, çoğu zaman bu yaş grubundaki hastaların bir sorunu olmasa da hemen tıbbi desteğe başlamayı tercih ederler. Bu nedenle bu yaş gruplarındaki kadınlar hekimlere başvurma konusunda tereddütsüz olmalıdırlar. Tavsiye edilen zaman aralıkları içerisinde gebelik – hamilelik gerçekleşmiyorsa vakit kaybetmeden uzman hekim-doktorlar ile görüşülmesi gerekir.

Gebe Kalmak – Yumurtlama Dönemi ve Hesaplaması

YUMURTLAMA DÖNEMİ NE ZAMANDIR?
Her kadın, her bir yumurtalıkta, olgunlaşmamış 250.000 ile 400.000. arası yumurta (ova) ile doğar. Bir adet döneminden 14 gün önce, yumurta olgunlaşır ve döl yatağına salınır. Buna yumurtlama denir. Bir sperm bir kadının vücudunda 72 saate kadar yaşayabildiği halde, bir yumurta salındığında yaklaşık 24 saat yaşar. Genelde adet dönemi 28 günde bir oluşur, ancak bir çok kadının düzensiz adetleri, düzensiz yumurtlama dönemleri ya da başka sorunları vardır. Yani, yumurtlamanın oluşmasını sağlamak ve ne zaman oluşacağını tespit etmek, başarılı gebelik için çok önemlidir. Bu da aşağıdakiler ile mümkündür.
Temel vücut ısısını denetlemek – “ısı metodu”
Bir ay boyunca her gün ısınızı bir grafiğe kaydedin. Yumurtlama dönemi oluştuktan sonra, vücut ısısı 0,5°C artar. Yalnızca yumurtlamadan sonra ısı arttığı için, yumurtlamayı tespit etmek için kullanılamaz ve cinsel birleşme, artış olduktan hemen sonra yapılmalıdır. Okuma ve yorumlama zorlukları, bu yöntemin güvenilirliğini engelleyebilir.
Rahim salgısı değişiklikleri
Dönemin başında ve bitişinde salgı, yetersiz, yapışkan ve donuktur. Ostrojen seviyesi arttığı için (hemen yumurtlama döneminden önce), kaygan ve şeffaf olur. Bu verimli salgı sperme ve böylece döllenmeye uygundur. Bu bilgi. ısı metodu ile birlikte kullanılır.
Evde yapılan yumurtlama tahmin testleri
Yumurtlamadan önce, luteojenik hormon (LH) denilen bir madde miktarı oldukça artar. Evde yumurtlama tahmin testleri, adet dönemi sırasındaki bir kaç günde kadının idrarındaki LH miktarı tespit edilerek yapılır (kesin bir artış, en verimli dönemin yaklaştığını gösterir). LH artışını izleyen 2 ya da 3 günde cinsel birleşme yapmak gebe kalma şansınızı artırır. Bu tür evde tahmin testlerini eczanelerde bulabilirsiniz.

Gebelik (Hamilelik) Testleri Ne Zaman ve Ne Şekilde Yapılmalıdır?

Gebeliğin varlığı ne kadar erken öğrenilirse gebelik devamı ve takibi hakkında o kadar erken de karar verilebilir. Bu sebeple adet gecikmesi olan her bayan zaman kaybetmeden gebelik testi yapmalı veya yaptırmalıdır.
Gebeliğin oluşması ile birlikte gebelik ürününden bazı hormonlar salgılanmaya başlar. Bu gebelik hormonları kadının adetini keser ve kadın gebelik süresince adet görmez. Kanda ve idrarda bu hormonların belirlenmesi ile birlikte gebelik olup olmadığı anlaşılır. Kanda ölçülen gebelik hormonu yani B hCG daha henüz ortada bir adet gecikmesi olmadan önce bile gebeliği erken teşhis edebilir.
İdrarda yapılan testte ise genellikle 1-2 günlük bir gecikme ile gebelik saptanabilir. Eczanelerde  satılan ve kişinin kendi kendine uyguladığı testlerin güvenilirliği laboratuardakilere oranla biraz daha düşüktür. Bu sebeple adet gecikmesi olan, gebe olduğunu hisseden ve kendi kendine yaptığı test negatif çıkan kadınlar da konunun uzmanı hekimlere danışmalı ve onun tavsiyelerine uymalıdır. Evde hamilelik testi idrar testi sonucu ile oluşan herhangi bir şüphede zaman kaybetmeden bir jinekolog’a başvurulmalıdır.

Gebelik – Hamilelik Doğrulanması ve Önemi

Gebeliğin önceden doğrulanması, yaşam tarzınızda gerekli değişiklikleri daha hızlı yapabilmeniz için çok önemlidir. Gebeliğiniz planlanmış ise, sağlıklı bir şekilde yemeli, düzenli egzersiz yapmalı, sigara ve alkol kullanımı gibi kötü alışkanlıklarınızı kesmclisiniz. Gebeliğiniz planlı değilse bu değişiklikleri yapmaya başlamalısınız.
Adetiniz gecikmişse ve yan sayfadaki diğer işaretlerden bazılarını hissediyorsanız, teşhisi doğrulamak için bir idrar ya da kan testi uygulanabilir.
En yakın eczaneden satın alabileceğiniz, bir set kullanarak kendiniz evde bir idrar testi yapabilirsiniz ya da bir kadın sağlık kliniğinde veya bir doktor tarafından bunu uygulayabilirsiniz.
Doktorunuz size bir kan testi önerebilir. Bu, idrar testinden daha karışıktır ve kan dolaşımında bulunan koryon gonadotrafin (HCG) miktarını tam olarak ölçer. Gebelik sırasında HCG miktarı değiştiğinden dolayı, ne zaman gebe kaldığınızı ve bebeğinizin doğacağını tespit etmeye yardımcı olur.
Gebeliğinizin 6. haftasından sonra doktorunuz, bir idrar ya da kan testinden sonra tıbbi bir test uygulayabilir. Karına nazik bir şekilde basarak ya da iç bir muayene ile büyümüş ve yumuşamış rahmi muayene edebilir.

Hamile Kalmayı Engelleyen Fiziksel Sebepler

hamile-kalmakÜreme yeteneği, yaradılışın insana sunduğu en önemli yeteneklerden biridir kuşkusuz. Günlük hayatlarda yüzeysel bir bakış açısıyla baktığımız zaman, gebelik / hamilelik oldukça sıradan bir olay gibi görünmesine rağmen, aslında işin doğrusu, dünyaya canlı bir varlık getirebilme imkanı oldukça karmaşık ve birbirine bağlı bir dizi olayın kusursuz çalışması ile gerçekleşebilmektedir.
Gebelik – Hamile kalmak için en yalın haliyle, anneye ait yumurta hücresi ile babaya ait sperm hücresinin buluşması, spermin yumurta hücresinin içine girerek onu döllemesi, döllenmiş olan ve artık embriyo dediğimiz oluşumun annenin üreme yolları içinde ilerleyip anne rahmine (uterus) yerleşmesi gerekmektedir. Bu mekanizmayı etkileyebilecek herhangi bir anormallik gebelik oluşumunu da engelleyebilmektedir.
Erkeklerdeki cinsel fonksiyon bozuklukları ayrıca değerlendirildiğinde, gebeliğin oluşumunu engelleyen fiziksel nedenlerin neredeyse tamamının kadın üreme yollarındaki problemlerden kaynaklandığı görülür ve bu problemler gebeliği – hamile kalmayı engelleyen fiziksel sebeplerdir. Burada yumurtanın tüpler tarafından yakalanmasını etkileyebilecek ve embriyonun tüpler içinde ilerlemesini bozabilecek tüp problemleri en başta gelen sebepler arasındadır. Özellikle geçirilmiş enfeksiyonlar, karın ameliyatları sonrası oluşabilecek karın içi organların yapışıklıkları, endometriosis hastalığı gibi hamile kalmayı engelleyen fiziksel sebeplerden ötürü yumurta hücresi sperm hücresi ile buluşamayabilir ya da buluştuğunda döllenme gerçekleşse bile embriyonun anne rahmine ulaşması mümkün olmayabilmektedir. Bu da gebelik – hamilelik oluşumunu engeller. Anne rahminin iç tabakası olan endometrium tabakası da oluşan embriyonun yuvalandığı – yerleştiği yerdir. Bu bölgede var olan problemler de embriyonun yuvalanmasını engelleyerek gebelik – hamilelik oluşumunu engelleyebilmektedir. Bazı doğuştan rahim bozuklukları (çift rahim, rahim ortasında septum denilen perdenin olması, rahmin yarısının oluşmamış olması) ya da sonradan oluşabilen, rahmin yer kaplayan iyi ya da kötü huylu tümörleri (myomlar, polipler) ve endometrium tabakasının hafif ya da şiddetli formda yapışıklığının (asherman sendromu) varlığı gibi nedenler embriyonun yuvalanmasını engelleyerek gebeliği önlemektedir. Bunlarda gebelik – hamilelik engelleyen fiziksel sebepler arasında yer alabilmektedir.

Bebek Aşıları – Meningokok Aşısı

meningokok-asisi-bebek-asisiMeningokokoyun ve okul çağı çocuklarda enfeksiyon yapabilen bir bakteridir. Yaptığı enfeksiyonlardan en korkulanı menenjit ve sepsistir(Sepsis, halk arasında kan zehirlenmesi olarak bilinen bakteriyel enfeksiyonların en ciddisidir denebilir). Meningokok, bulaşması genellikle solunum yolu ile olur. Yani meningokok bakterisini taşıyan bir kişinin öksürük aksırık vs ile saçtığı salgılarını solumak bulaşma için yeterlidir. İlk olarak solunum yollarında mukoza lenf bezlerine yerleşen Meningokok bakteri orada çoğalıp önce hafif ateşli bir tabloya neden olup sonra oradan kana karışır. Kana karışan Meningokok bakteri beyne gidip menenjit yapabilir veya tüm kan dolaşımına karışabilir (-ki buna sepsis denir). Meningokok en sık 3 ay ve 3 yaş arasında hastalık yapar.
İnsanda en sık hastalık yapan meningokok bakterisi tiplerine karşı geliştirilen konjuge meningokok aşısı batı Avrupa ülkelerinde yaygın olarak uygulanmaya başlandı.
Amerika Birleşik Devletlerinde ise meningokok aşısı 2 yaştan sonra tek doz yapılmaktadır.Ülkemizde ise henüz ulusal aşı takvimine girmeyen meningokok aşısı, bazı klinikler tarafından bireysel olarak uygulanmaya çalışılmaktadır. Buna göre 1 yaştan sonra meningokok aşısı tek doz uygulanması yeterlidir.

Doğru Emzirme Yöntemleri ve Emzirme İpuçları

Kadıköy Şifa Suadiye Polikliniği Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Günay Ermergen annelere bebeklerini daha rahat ve kolay emzirmeleri için bilgi veriyor. 0-2 aylık dönemde bebekler ihtiyaçlarının anında karşılanmasını isterler. İçgüdüseldir, acıkınca ağızlarını açıp memeyi ararlar. Bebek sadece aç olduğu için değil; annesinin kucağına gitmek için de ağlar. Kendini onun yanında güvende, rahat ve iyi hisseder.
Emzirme; sadece fiziksel – biyolojik beslenme değil, aynı zamanda ruhsal bir beslenmedir. Bebekle anne arasında karşılıklı duygusal bir beslenme söz konusudur. Emme sırasında anneyle bebek arasında duygusal bir alışveriş olur. Anne sütüyle beslemek, bebekle anne arasındaki psikolojik bağı güçlendirir. Bebeğinizi ilk yarım saat içinde emzirmeye başlamak ve bebeğinizle birlikte aynı odayı paylaşmak; bebeğinizle aranızda bir bağ oluşmasını sağlar. Sevgi dolu bir ilişkiyi kolaylaştırır.
En önemlisi anne ile bebek birbirlerinin sıcaklığını ve sevgilerini daha yakından hissederler. Bedensel temas ilk aylarda çok önemlidir. Bedensel temas; annenin kalp ritmi, teninin dokusu ve kokusu, sıcaklığı bebeğin yatışmasına, sakinlemesine ve kendini güvende hissetmesine yarar. Bebeğini kucağında tutan annenin sıcaklığı, gülümsemesi, rahatlığı ve gücü bebeğin rahatlamasına yardımcı olur.
Anne – bebek ilk baştaki zorluklardan sonra birbirlerine alışır ve emzirmek daha da kolaylaşır. Emzirmek rahat ve kolay olduğu gibi, güzel bir duygu da verir. Emerken yalnız bebek değil anne de çaba harcar. Annenin bebeğini emzirmek için zamana ve sessizliğe gereksinimi vardır.
Ayrıca annenin bebeğini emzirirken tüm dikkatinin bebeğine vermesi önem taşımaktadır. Emzirirken aklının ve dikkatinin farklı yerlere, düşüncelere kaymaması gerekmektedir.
Emzirirken bebeğini nasıl tuttuğu (güvenli, güvensiz, endişeli, sakin, huzurlu, huzursuz vb…) ve hangi duygularla bunu gerçekleştirdiği de önemlidir. Bebek bunu hisseder, annenin olumsuz duygularından etkilenir ve huzursuzluk yaşayabilir, bunu tepkileriyle de çevresine yansıtır.
Bu nedenle anneyle bebeğin birbirine alıştığı ilk günlerde; anne ve bebek açısından güvenli ve sakin bir ortam oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Anneyle bebeğin baş başa kalmaya ve dinlenmeye olan ihtiyaçları mutlaka karşılanmalıdır.
Kadınlar, bir dizi hormonun salgılanması sayesinde doğum yapmaya programlanmışlardır. Aynı zamanda bu hormonlar süt salgılanmasında da rol oynar.
Sütün salgılanması, bebeğin doğumundan önce başlar
Doğumun fizyolojisi ile süt salgılama fizyolojisi arasındaki bağlantılara verilebilecek birçok örnek vardır.
Genel olarak memeliler, özel olarak da kadınlar endorfin adı verilen ağrı kesici maddeler salgılayarak doğum sancısını kontrol ederler. Bu endorfinlerin, süt salgılanmasında ki anahtar hormon olan prolaktinin salgılanmasını uyardığı bilinmektedir.
Aynı hormon – oksitosin – doğum sırasında rahmin kasılmasının yanı sıra, annenin bebeğini emzirdiğinde süt salgılama refleksi esnasında memenin kasılması için gereklidir.
İsveç’te yapılan bir çalışma, oksitosinin etkili olabilmesi için sık kasılmalarla salgılanması gerektiği göz önüne alınarak bu soruya yanıtlar sunmaktadır. Bebek anneyi emmeye başladığında da süt salgılama ve hormonlar harekete geçebilmektedir.
Genel olarak yeni doğmuş insan yavrusu ilk kez memeyi bulabildiğinde, annenin ve bebeğin davranışının doğum kasılmaları ve doğum esnasında salgılanan sayısız hormondan etkilendiğini söylemek mümkündür. Doğum sürecinde anne – bebek tarafından salgılanan farklı hormonlar hala mevcuttur veya doğumu izleyen saatlerde geri çekilmişlerdir. Bu hormonların hepsi de anne – bebek arasındaki etkileşimde ve böylece de süt salgılanmasının başlatılmasında da belirleyici bir rol oynamaktadır.
Süt vermeye başlamak, sezaryen doğumla normal doğum için aynı değildir. Vajinal yolla ilaçsız doğumun ardından emzirme daha kolay gerçekleşiyor; çünkü anne daha rahat hareket edebilir, anne bebeğe daha hızlı adapte olur ve sütü daha erken gelir. Anneyle bebeğin birbiriyle teması daha rahat ve güvenli başlıyor. Sezaryenin ardından ise anne ve bebek daha fazla yardıma gereksinim duyar. Kadınlar bebeklerini kendilerine verecek, yastıkları düzeltecek ve bebeğini yerleştirecek birine ihtiyaç duyarlar. Bebeği getiren yardımcı annenin rahat etmesine ve diğer memeden emzirmek için dönmesine yardımcı olabilir. Sezaryenle doğum yapmış annelerin sütü de hemen gelmekte ve 3 – 4 gün sonra daha aktif hale geçmektedir. İlk günlerin ardından anneler daha fazla cesaret kazanır kendileri için en rahat emzirme pozisyonlarını denerler.
Burada hatırlanması gereken, her annenin sütü gelir. Doğa kadınları buna göre en iyi şekilde programlamıştır. Anneler ilk günlerde çeşitli nedenlerle gerginlik, kaygı ve güvensizlik yaşayabiliyor. Bu durumda sütün azalmasına, bebeğin emmeyi reddetmesine, isteksizlik göstermesine hatta karşılıklı bir güç savaşına, öfkeye yol açabiliyor. Bu süre uzarsa sağlıklı ve güvenli bir anne – bebek ilişkisinin tekrar sağlanması için bir uzmandan yardım alınmasında fayda vardır. Bu dönemde kurulan sağlıklı, güvenli anne – bebek ilişkisi aynı zamanda bebeğin gelecekteki ilişkilerinde de belirleyici rol oynadığından anne – baba tarafından dikkate alınmalıdır.
İlk emzirmelerde nelere dikkat edilmelidir:
• Sakin ve sessiz bir ortam sağlanması
• Annenin kendini sakin, huzurlu ve güvenli hissetmesi
• Yapabilirim ve bu donanıma sahibim bilgisi ve duygusu
• Emzirmede uygun pozisyonun belirlenmesi, gerekirse uzman ebe, hemşire ya da doktordan yardım alınması
Emzirmenin püf noktaları
• Annenin kendini iyi hissetmesi
• Bebeğin memeyi etkili biçimde emecek şekilde yerleştirilmesi
• Bebeğin istediği kadar sık ve istediği süre emzirilmesi
• Çevrenin destek olması

Bebeklerde 2 Yaş Sendromu Belirtileri

2 yaş sendromu üzerinde bir yazı yazmayı uzun zamandır planlıyordum ancak elimi kolumu bağlayan konunun zorluğuydu. Ayrıca bu konuda çok başarılı psikologlar varken benim yazdıklarım onlarınkinin yanında sönük kalır endişesi yazıya başlamama engel oldu. Ama klavye gevezeliği işte, gene oturdum klavye karşısına… Haydi hayırlısı…
2-yas-sendromuAslında 2 yaş sendromu 1. yaşta başlayıp ailenin tutumuna göre birkaç ayda da bitebilen ama hatalı tutuma bağlı olarak yıllarca da sürebilen bir süreçtir. Bir bebek 9-10 aylıktan itibaren yavaş yavaş özerklik dönemine girer. Aşağıda okuyacaklarınız, 13 aylık olan bebeğinizde hiç başlamamış olabilir. 2 yaş sendromunu oluşturan davranış değişikliklerinin tümü de aynı anda ortaya çıkmayacaktır. Üstelik kişilik yapısına göre bazıları şiddetli, bazılarıysa hafif olacaktır. Ama illa ki bunlar az ya da çok, erken ya da geç…. mutlaka olacaktır. Şimdiden hazırlıklı olun!
Burada önemli olan sizlerin nasıl tepki vereceğinizdir. Eğer TUTUM DEĞİŞİKLİĞİNİZİ uygun yaparsanız, kendi içinizde tutarlı ve istikrarlı olursanız, aile içinde de uyumlu davranış ve tutum sergilerseniz 17 yaşına geldiğinde camları yumruklayarak size motosiklet aldırmak isteyen bir oğlunuz olmaması için doğru yola girmiş sayılırsınız.
AİLE BÜYÜKLERİ, LÜTFEN BUNLARI OKUYUN
Çocuk büyütme ve ona terbiye, ahlak vs verme görevi esasen anne-babanındır. Biz büyükler torunlarımızı sadece seveceğiz… Anne babaya da lojistik yardımımız olacak, o kadar. Torunlarınızı anne babanın uygun gördüğü şekilde yetiştirmek zorundasınız. “Biz sizi böyle mi yetiştirdik?” dediğinizi duyar gibi oluyorum… Siz kendi çocuklarınızı yetiştirdiniz, bitti. Şimdi sıra onların kendi çocuklarını yetiştirmesi sırası.
Anne babalar:
Kendi aranızda eşgüdümlü ve uyumlu olun. Birinizin hayır dediğine diğeriniz evet demesin. Ayrıca tepkileriniz de eşdeğerde ve ortak olsun. Bazı ailelerde gördüğüm bir hata var ki ne olur sizler yapmayın. Mesela, A.P. adlı 21 aylık oğlan çocuğu bardaktaki suyu anne babasının gözü önünde yere dökünce anne öfkeyle baba da gülerek kızıyor… Aslında ikisi de kızıyor ama bebek babanınkini gülme anneninkini de öfke olarak algılıyor. Bir bebek gibi düşünün, bardaktaki suyu döktüğünüzde anne babanız bu şekilde tepki verse, suyu dökmenin yanlış bir şey olup olmadığını nasıl öğrenebilirsiniz?
Ya da şimdi olmaz değiniz bir şeye daha sonra izin verirseniz, çocuk neyin doğru olacağına nasıl öğrenecek? Şimdi ne oldu da ya da ne değişti de ‘ olmaz’ dediğinize ‘evet ‘ dediniz?
2 yaş sendromu bir ruh hastalığı mıdır?
Bu süreç aslında doğal bir gidişattır. Bebeğin hareketlenmesi, bize bağlı kalmadan kendi kendine yürümeye çalışması, kendi kendine yemek yemeyi istemesi 2 yaş sendromunun ilk işaretleri. Dikkat ederseniz 2 yaş sendromuyla beraber bebek bağımsızlaşmaya başlıyor; psikoloji terimiyle “özerklik kazanıyor”. İştahsızlık olarak yorumlansa da kendi kendine yemek istemesi de bunun bir parçası.
Bu süreçte bebekler hem daha fazla alanda gezmeye hem de daha çok muzırlık yapmaya çalışıyor. Bu muzırlıklardan bazıları her şeyi kurcalama, anlamaya çalışma, merak, etrafında yaşayan insanları kışkırtıcı tarzda davranışlar, inatlaşma ve tutturma, şiddete eğilim. Hepsi de iki yaş sendromunun birer parçası olan bu davranışların her birini ayrı ayrı inceleyip örneklerle açıklamaya çalışacağım.
Yumruklarını sıkıp dişlerini göstererek “hırrrrr” yapıyor.
Ne demeye çalışıyor? Ben buradayım, atık BEN diye birisi var, bir bireyim… Neden böyle yapıyorsun? diye sormayın, kızmayın, gülmeyin, karşılık vermeyin… Her hırlayışında karşılık verirseniz gene yapacaktır.
Her şeyi elleyip kurcalıyor, her şeye CISS diyecek miyiz?
Sakın her şeyi “cıss” diyerek önünden kaldırmayın; elinden almayın. “O cıss, bu cısss, kalem cıss, kumanda cısss, telefon cıssss…. Öf beeeee; ben de her şeyi ellerim beeeee” der o zaman, değil mi? Kurcalayıp merakını tatmin edecek kadar ve kırılmayacak eşyalarla oynamasına izin verin. Ellediğinde kendine ve eşyaya zarar vermiyorsa ellesin, dokunup algılasın ağzına götürsün. Cıss sözcüğünü bence sadece tehlikeli olabilecek, sıcak, keskin cisim veya elektrikli cihaz vs için kullanın.
Sonuçlarını yaşamasına izin verin:
Sıcak bir fincanı ellerse ne olacağını deneyerek öğrensin. O sırada açıklayın: ”Bak, bu bardak sıcak, ufff…” Ama elbette 220 volt elektrik çarpıp aklı başına gelsin diyemezsiniz.(!!!!)
Sınır koyun.
Ancak her şeyi elleyemeyeceğini de bilsin. Kurcalamasına asla izin vermeyeceğiniz şeyleri kaldırın, evinizi ona göre düzenleyin ve kişisel eşyalarınızı (gözlük vs) alamayacağını anlayana kadar defalarca “hayır” diyerek ve hayır’ın anlamı olan, izin vermeme eylemini de gerçekleştirerek sınırı koyun. ’HAYIR’INIZ GERÇEKTEN ‘HAYIR’ OLSUN! (Bazı ailelerin “hayır” dediği halde hayır dedikleri şeye izin verdiklerini görüyorum; “hayır”ın inandırıcılığı kalmıyor o zaman)
2-yas-sendromu-belirtileriDikkatini dağıtın, alternatif sunun:
Başlangıçta “hayır” dediğiniz şeye, o ağlayıp sızlanınca, dayanamayıp evet demek zorunda kalmayın. Renkli bir cam bardağı alıp oynamak isterse izin vermeyip bağırtmak yerine alternatif sunabilirsiniz. “Bak burada ne kadar değişik bir çiçek var” diye dikkatini çok alakasız bir şeye çekip, az önce ağlayarak istediği cam bardağı da fark ettirmeden kaldırıverirsiniz.
Ağlayarak bir şeyler elde etmesine izin vermeyin, ağlaması prim yapmasın yani…
Peki dikkat dağıtmak da işe yaramazsa ne olacak? Ağladı ağladı sonunda dayanamayıp istediği renkli cam bardağı eline verdiniz… İşte buuuu. (!!!!) Bebek sizi çözdü. Sırada ne var? Siz onun istediğini yapana kadar ağlama gücü verdiniz ona…
Kendine ait bir kurcalama çekmecesi veya kutusu olsun.
Birçok ailenin şikâyeti şu: Bebeğimiz hep çekmece ve dolapları kurcalıyor, ne var ne yok boşaltıyor… Peki bebeğinize özel bir çekmece veya bir dolap kapağı ayarlamayı deneseniz? Tabii ülkemizin gerçeklerini de düşünmek gerek. 2 oda 1 salon tıkış tıkış yaşanan bir evde hele de ikiz çocuklar varsa bu çok zor bir şey ama eğer olanak varsa denemeye değer…
O zaman “burası benim çekmecem (veya dolabım) sen burayı değil kendi dolabını karıştır” demek şansınız olur.
Elbette onun dolabına da kendi ıvır zıvırınızı doldurun ve sık sık eşyaları değiştirin ki devamlı bir cazibe kaynağı olsun.
Suç aletine ulamazsa suç da işleyemez!
Kalemle duvarları çizen 15 aylık bir bebek düşünün… Bunun yanlışlığını nereden bilsin? Kağıda yazmaktan daha zevklidir duvara yazmak. Siz de ya eline kağıt verin masada yazıp çizsin, karalasın. Ama eğer duvarları karalarsa kalemleri elinden alın ve büyüyene kadar eline vermeyin. Suç aleti olmazsa suç da olmaz!
Sizi tahrik etmesine izin vermeyin, bazı şeyleri görmezden gelin.
Görmezden gelebileceğiniz şeyler var, tepki göstermeyin ki o da tahrik olmasın… Mesela burun karıştırabilir. E(eee) karıştırsın… Ne olur sanki? Siz ona “Burnunu karıştırma, bu yanlış bir şey” dediğinizde hemen anlayıp vaz geçecek ve ömrü billah bir daha burun karıştırmayacak mı sanıyorsunuz? Ya da terlikleri ısırma örneğini verelim. Kafanızı çevirin, göz teması kurmayın, ilgilenmeyin, dişinizi sıkın. Birkaç defadan sonra vazgeçecektir. Ama “yapma” derseniz daha çok yapar, engellenmiş olmanın sıkıntısı onu tahrik eder.
ŞİDDETE EĞİLİM
2 yaş sendromunun bir parçası da şiddete eğilimdir. İlk şiddet gösterdiği de ne ironiktir ki, kendisidir. Kafasına vurma, kendi saçını çekme, hatta yere çöküp kafasını yere vurma… Ne acı değil mi? Ya da komik? Artık siz nasıl yorumlarsanız… İlgi çekmek için, istediği olsun diye ne güçlü bir şantajdır o: “kendime acı veririm haaa!” Eğer görmezden gelirseniz, umursamazsanız o kendi kendinin saçını başını yolduğuyla kalır, 1-2 kez daha deneyecek sonra da vazgeçecektir. Veya ilgi gösterin: “Aaaa, neden yapıyorsun? Ne istiyorsun söyle” deyin bakalım, ne oluyor?
Duruuun daha bitmediiii… O yavrunuz size de vuracak, saçınızı çekecek, tokadı basacak… Bunu önce bir oyun olarak yapacak ama zamanla abartacaktır. İlk vuruşunda veya ısırışında tepkinizi tam koymanız gerek. Ah, of, yapma, acıdı demek onu tahrik eder. Gülmek, yaptığının oyun olduğunu sanmasına neden olur. Kızmak da yeteri kadar etkin değildir, o an yapmaktan vazgeçse de bilenir, yeniden yapar. Peki ne yapalım ki bundan bir ders alsın, neden mahrum edelim? Ne yapmalıyız ki bu yaptığının yanlış olduğunu anlasın? “Yapma” mı diyelim? Dövelim mi?
Onu öyle bir şeyden mahrum edelim ki yaptığının yanlış olduğunu anlasın. O mahrum olacağı şey sizin ilginiz olmalı. Hiç tepki göstermez, göz teması kurmaz, gülmez veya kızmazsanız, o yokmuş gibi davranırsanız önce afallayacaktır. Sonra bir iki kez daha dener, sizi, diğer büyükleri tek tek dener. Her defasında herkesten aynı tepkiyi alırsa vazgeçer.
Yaşıtlarına şiddet
İlerleyen aylarda da arkadaşlarına ve yaşıtların şiddet eğilimi olabilir. Parkta oynarken bir çocuğu salıncaktan çekip alıverebilir. Ya da bir alış veriş merkezinde durup durduk yerde hiç tanımadığı bir çocuğun saçına asılıverir. O zaman hemen parktan veya “suç mahallinden” çocuğu alıp uzaklaştırmalı, bu arada oradan uzaklaşmanın nedeni de kendisine çok kısa ve net cümlelerle anlatılmalıdır. Daha sonraki gezilerin öncesinde de çocuğunuza eğer arkadaşlarına zarar verirse onu gene oradan uzaklaştıracağınızı söyler ama sözünüzde de durusanız şiddein yanlışlığını öğrenmiş olur.
Kaynak: Uzman Doktor Erdem UZUNOĞLU
Bu yazı, Bebekvegebelik.com sitesi için, 2 yaş sendromu nedir, 2 yaş sendromu belirtileri, 2 yaş sendromu ne zaman biter, 2 yaş sendromu ne zaman başlar, 2 yaş sendromu kitap, 2 yaş sendromu sabiha paktuna, 2 yaş sendromu ne yapmalı, 2 yaş sendromu negativizm, 2 yaş sendromu kadınlar kulübü, bebeklerde 2 yaş sendromu hakkında genel bilgi vermek amacı ile yayınlanmıştır. İzinsiz kopyalanması ve kaynak göstermeden başka site ve medya araçlarında kullanılması yasaktır.

Düşük ve Kürtaj Sonrası Hamilelik – Gebelik ve Etkileri

Düşük ile sonuçlanmış bir gebelik, gebelik – hamilelik ile ilgili tüm konular için anne adayını en çok etkileyen ağır travmalardan birisidir. Hamilelik – Gebelik durumunun anne arzusu olmadan, beklenmedik bir şekilde sona ermesi anne üzerinde kimi zaman çok ciddi psikolojik travmalara neden olabilmektedir. Annenin kendi arzusu ile hamilelik – gebelik durumunun sonlandırdığı durumlar ( Kürtaj ) da neredeyse istenilen bir hamilelik – gebelik durumunun sonlaması kadar olumsuz bir etkiye sebep olabilmektedir. Bazen bu durum düşük ve kürtaj sorunları profesyonel desteği gerektirecek ölçüde önem arz etmektedir. Psikolojik destek bu zor süreci geçirmede kadınlara oldukça yardımcı olmaktadır.
Düşük yapmış ya da gebeliğini kendi arzusu ile sonlandırmış ( kürtaj ) kadınların travmalarını atlatabilmeleri için belli bir zamana ihtiyaç vardır. Fakat özellikle gebeliğin istemsiz bir şekilde sonlandığı düşük durumlarında, bazen kaybedilenin bir an önce yerine konması fikri ağır basmakta ve anne adayı kısa bir zaman dilimi içinde tekrar gebelik – hamilelik arzu etmektedir. Fiziksel olarak düşük ya da kürtajlardan sonra çok uzun süre beklemek zorunlu değildir. Ancak yine de düşük veya kürtaj ile sonlanmış bir gebelik sonrası 2-3 ay beklemek daha doğru bir yaklaşımdır.

Hamilelik ve Gebelik Döneminde Gerekli Besinler

Hamilelik ve Gebelik döneminde beslenme ve beslenme alışkanlıkları çok önemlidir. Özellikle gebelik – hamilelik dönemlerinde bazı mineral ve vitaminlerin belirli oranlarda düzenli olarak alınması gerekir. Gebelik ve Hamilelik dönemlerinde lif, kalsiyum, çinko, demir ve vitaminlerin eksik olmaması hem anne hem de bebek sağlığı için hayati önem taşır. Aşağıdaki liste size gebelik ve hamilelik dönemlerinde yeme alışkanlıklarınızı değiştirmede, bildik ve günlük gıdalardaki besinleri bulmanızda yardımcı olacaktır.
Gebelik ve Hamilelik Döneminde Lif Tüketimi
-Lifin Gerekli olduğu yer: Kabız ve basuru engellemeye yardımcı olur. Fazlası demir ve kalsiyumun emilmesini engeller.
-En iyi lif kaynakları: Kepekli ekmek ve makarna, kahvaltı tahılları, patates, meyve, sebze, fasülye ve bakliyat.
Gebelik ve Hamilelik Döneminde Kalsiyum Tüketimi-Kalsiyumun Gerekli olduğu yer: Kas fonksiyonunun, bağışıklık sisteminin, kemik ve dişlerin doğru işlemesi.
-En iyi kalsiyum kaynakları: Süt ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, yumurta ve balık. Günlük en az 1200 mg’a gereksinim duyarsınız.
Gebelik ve Hamilelik Döneminde Çinko Tüketimi-Çinkonun Gerekli olduğu yer: Büyüme ve gelişme.
-En iyi çinko kaynakları: Et, süt ürünleri, istiridye, kepekli ekmek, tahıllar, fasulye ve kuruyemiş
Gebelik ve Hamilelik Döneminde Demir Tüketimi-Demirin Gerekli olduğu yer: Dokulara ve cenine oksijen taşıyan alyuvar hücrelerinin oluşması. Eksikliği, yorgunluğa ve nefessizliğe yol açan kansızlığa neden olur.
-En iyi demir kaynakları: Kırmızı et, yağlı balık (konserve sardalya gibi), güçlendirilmiş kahvaltı tahılları, fasülye ve bakliyat, balkabağı, kuru kayısı ve yeşil yapraklı sebze. Ek demir almadan önce, fazlası toksik olabileceğinden dolayı doktorunuza danışın. Demir tabletlerini çocukların erişebileceği yerlerden uzak tutun.
Gebelik ve Hamilelik Döneminde Vitamin Tüketimi-Vitaminin Gerekli olduğu yer: Genel sağlık için, ancak az miktarlarda gereklidir.
-En iyi vitamin kaynakları: Dengeli bir diyet gereksiniminiz olan her şeyi sağlamalıdır, ancak gebeliğinizin ilk 12 haftasında folik asit eklemesi yapmalısınız. A vitamini fazlalığı bebeğinize zarar verebilir.

Bebeklerde Pişik Tedavisi ve Korunma

Pişik, bebeklerde ve yenidoğanlarda en çok rastlanan sorunlardan birisidir. Ailelerin eğitimi ile pişikten korunma, pişik tedavisinden daha etkili bir yöntemdir.
Bebeklerde pişik en sık 9 – 12 ay arası görülür. Bebeklerde pişik anüs bölgesinde başlar, kasık bölümü, penis bölümü, testis ve derisi, kız bebeklerde pişik büyük dudakların üzerinde kızarıklıkla ortaya çıkar.
Bebeklerde pişik sorununun esas sebebi bebek bezidir. İdrar ve dışkının temas ettiği bebek bezi bölümleri nemli, karanlık ve ılık bir ortama sahiptir. Bu ortamında etkisi ile bebeğin cildi sıvıları geçirir.
Bebeklerde Pişik Tedavisi
Bebeklerde pişik tedavisi ve pişikten korunmak için, hafif tahriş olmuş cilt için önlem amaçlı olarak pişik kremi kullanabilirsiniz.
Bebeklerde pişik tedavisi esnasında eğer bakteri enfeksiyonu veya mantar gibi durumlar söz konusu ise tedavi için krem kullanabilirsiniz.
Pişik tedavisi esasında havalandırma önemlidir. Bebek uyurken bezi açık yatırılabilir.Eğer mümkünse pişik olan bölgenin güneş görmesi sağlanabilir.
Bebeklerde Pişikten Korunma
Bebeklerde pişikten korunmak için öncelikli olarak bebeğin cildinin nemli olmamasını sağlamanız gerekmektedir.
Bebeklerde pişikten korunma için bebeğin altını sıklıkla kontrol edin. Bebek altını ıslattıktan hemen sonra altını değiştirin. Eğer bebekte tahriş varsa geceleri de altını değiştirmeniz gerekir.
Bebeğinizin altını temizlerken ılık su kullanabilirsiniz. Bebeğinizin altını en iyi ılık su kullanarak temizlersiniz. Ardından iyice kurutmalı ve pişik kremi kullanmalısınız.
Eğer bebeğinizin uykusuna çok engel olmuyorsa geceleri bezi açık uyutmaya çalışın. Eğer pişik başlamış ise bu havalandırma işlemini daha uzun tutmanızda fayda vardır.
Bu yazı Bebek ve Gebelik sitesi için, bebeklerde pişik tedavisi, bebeklerde pişik nasıl geçer, bebeklerde pişik ve mantar, bebeklerde pişik nasıl tedavi edilir, bebeklerde pişik ve tedavisi, bebeklerde pişikten korunma hakkında genel bilgi vermek amacı ile yayınlanmıştır. İzinsiz kopyalanması ve kaynak göstermeden başka site ve medya araçlarında kullanılması yasaktır.

Soğuk Havalarda Neden Daha Sık Hasta Oluruz ?

Soğuk havada neden daha çok hasta oluruz?
(Domuz gribi havalar soğuyunca neden patlayacak sorusunun cevabı)
Kış aylarında virüslere bağlı gribal enfeksiyonların sıklığında artış olduğu uzun zamandır bilinen bir gerçek. Yapılan araştırmalar soğuk havalarda virüslerin yapısının değiştiğini gösteriyor. Virüsler, soğuk havada, etraflarını kaplayan yağlı bir yapı oluşturur. Soğuk havanın etkisiyle, virüsü saran bu yağ tabakası katılaşarak jel kıvamına gelir. Bu jel hava sıcaklığı donma noktasının biraz üzerindeyken oluşur. Virüsü kaplayan jel, onu dış etkenlerden korur. Sıcak havalarda sıcaklıktan ve diğer dış etkenlerden kolaylıkla zarar gören virüsler, etrafını saran jel sayesinde korunur ve hayatta kalmayı başarır. Virüsler bu koruma sayesinde insandan insana kolaylıkla bulaşır. Hayatta kalmalarını sağlayan bu jel bazı deterjanlara bile dirençlidir. Koruyucu jel 16 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda erimeye başlar. Virüsler insan vücuduna girdiklerinde, ağız ve burun boşluklarında sıcak havayla temas edince, bu jel erir ve kişide enfeksiyona yol açar. Kış ayları bitip ılık bahar ve yaz ayları gelince virüsler koruyucu jel tabakalarını kaybeder ve hayatta kalmaları, dolayısıyla hastalık yapmaları güçleşir.
Soğuk havalarda virüslerin yol açtığı grip hastalığının artmasında başka etmenler de vardır. Hava sıcaklığının ve nem oranının düşmesi virüslerin dış ortamda canlı kalmasını ve çoğalmasını kolaylaştırır. Araştırmalar H1N1 virüsünün soğuk havalarda çok daha hızlı çoğaldığını göstermiştir. Virüs taşıyan hayvanlarda yapılan bir çalışmada, 5 derece sıcaklıkta havada asılı kalan virüs miktarının 20 derecelik bir ortamdakine göre 40 kat daha fazla olduğu gösterilmiştir. Soğuk ve kuru havalarda insanların hava yollarındaki hücrelerin kuruması, havalandırmanın yetersiz kalması, insanların çoğunlukla kapalı ortamlarda kalması, bağışıklık sisteminin zayıflaması da kış aylarında gribal enfeksionların artışındaki diğer etkenler arasındadır.
Doç. Dr Ferda ŞENEL

İleri Yaşta Gebelik ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

İleri yaşta gebelik ve dikkat edilmesi gereken hususlar oldukça önemlidir. Özellikle son yıllarda ilk doğum yaşının ilerlemesi ile birlikte kadınların bu konuda öğrenmesi ve dikkat etmesi gerekenler ile ilgi bir yazıdır. ileri yaşta gebelik sakıncaları hakkında genel bilgiler yer almaktadır.
Kadınların  çalışma ve sosyal hayat içerisinde  daha fazla yer almaları, eğitim süreçlerini  daha uzun tutmaları ve gelişen hayat şartları son 20 yıl içinde ortalama  gebelik yaşını oldukça yukarılara çekti. İleri yaşta  bebek doğuran, özellikle ilk bebek için 30′lu yaşlarını bekleyen  pekçok kadın mevcut. Tıptaki gelişmelere  paralel olarak gebelik takibindeki gelişmeler  de ileri yaş gebeliklerini teşvik eder bir hal aldı. Uzun yıllar boyunca infertilite nedeni ile tedavi görüp de  çocuk sahibi olamayan pekçok çiftin kısırlık tedavilerinde sağlanan baş döndürücü başarılardan faydalanmak istemeleri de bu artışda önemli rol üstlendi. ABD’de 63 yaşında anne olan bir kişinin yazılı ve görsel basında yer alması yaşı ileri olup da bebek sahibi omaktan korkan kadınları yüreklendirdi.
İleri anne yaşı dendiğinde 35 yaş ve üzerinde  olan anne adayları  anlaşılmaktadır. Yaş ile birlikte kadının gebe  kalma potansiyelinde azalma  başlar. 40′lı yaşlarda gebe kalma olasılığı %50 civarında azalır. Doğal yöntemlerle gebe kalma şansının azalmasına rağmen infertilite tedavisi ile bu şans %10 kadar arttırılabilir. Bu tedavide  önemli olan yumurtalıkların rezervidir. 40′lı yaşlarda gebelik planlanırken kişinin  genel sağlık  durumu da büyük öneme sahiptir. İleri  yaşta gebe kalan pekçok kadın sağlıklı bebekler dünyaya getirmesine rağmen komplikasyonlar açısından risk, genç anne adaylarına göre oldukça yüksektir.
Riskin hangi yaştan sonra arttığı  konusunda spekulasyonlar vardır. Yaygın olarak  kullanılan 35 yaş kriteri aslında tam olarak doğru değildir. Kadının gebe  kalma potansiyeli ve komplikasyon yaşama riski yaşla  birlikte değişiklk gösterir ancak bu riskler belirli bir yaşta aniden artmaz.
İleri yaş gebeliklerinde  en çokkorkulan komplikasyon kromozom anomalisi gösteren bebek doğurmaktır.Bunlardan en sık görüleni zeka geriliği ile birlikte bazı kalp  ve organ anomalileri içeren Down Sendromudur. Ancak gebnelik esnasında yapılan prenatal testler, özellikle amniyosentez ve korion villus biopsisi ile bu bebekler tanınabilir. Son  günlerde yararlılığı tartışmalı olsa da üçlü test’de Down Sendromu taramasında yardımcıdır.
İleri yaştaki anne adaylarını ilgilendiren tıbbi durumlar
Tüm insanlarda yaşla birlikte bazı hastalıkların  görülme sıklığında da artış olur. Bu hastalıklar arasında  en önemlileri ve en sık görülenleri şeker hastallığı ve hipertansiyondur.
Diabet: Genelde yaş  ile birlikte diabet görülme sıklığı artar. Özellikle tip 2  diabet adı verilen ve halk arasında yaşa bağlı şeker olarak bilinen durum gebelikte  bazı istenmeyen durumları bereberinde getirebilir. Diabetik anne adayları preeklempsi açısından diabetik olmayanlara göre daha yüksek risk altındadırlar.Yine  bu anne adaylarında düşükler, erken doğum, plaseta problemleri, ve ölü doğumlar ormalden daha fazla görülür.Diabetik annelerden doğan bebeklerde yenidoğan döneminde daha fazla probleme rastlanır.
Gebelik öncesi şeker hastalığı olmayan ileri yaşta anne adayları  ise Gestasyonel Diabet adı verilen gebeliğe bağlı şeker hastalığı açısından dikkatli olmalıdırlar. Gebelik takibi  esnasında kan şekeri daha sık aralıklarla kontrol edilmeli ve tarama testleri mutlaka yapılmalıdır. Gestasyonel diabet tespit edildiğinde  çok yüksek bir oranda diet ile kontrol altına alınabilir. %15 vakada ise insülin tedavisi gerekli olur. Gebeliğin sonlanması ile birlikte diabet sorunu da ortadan kalkar. Nadiren gebelik sonrası diabet kalıcı hal alabilir.
Yüksek Tansiyon: Yaşla birlikte artan sıklıkta  görülen bir diğer durumda yüksek tansiyondur.Gebelik öncesi var olan ya da gebelikte ortaya çıkan yüksek tansiyon  ani bebek ölümü,  plasentanın erken ayrılması gibi anne ve bebek hayatını tehlikeye atan sonuçlar doğurabilir. Yine eklempsi görülme  sıklığı ve dolayısı ile kalıcı hasar bırakan sinir sitemi bozuklukları olabilir.
Yaşla birlikte kanser de dahil olmak  üzere pekçok sistemik hastalığın görülme sıklığı artar. Bu hastalıklar  gebeliği olumsuz yönde etkileyebilir ya da tam tersi bu hastalıklar gebelikten olumsuz etkilenebilir. İleri yaştaki  gebelerin takibi bu nedenle çok daha dikkatli yapılmalıdır.
Gebelik ile ilgili durumlar
Çoğul Gebelik: Anne yaşının artması  ile birlikte çoğul gebelik şansında da artış olur.
Düşük: Düşüklerin en önemli nedeni  kromozomal anomaliler olduğu ve yaşla birlikte bu anomalilerin görülme sıklığı arttığı için ileri yaş anne adaylarında düşüğe yaklaşık  4 misli daha fazla rastlanır.
Anomali: Yaş ile birlikte özellikle down  sendromu başta olmak üzere kromozomal anomali riski artar.Ancak genetik geçiş göstermeyen yarık damak yarık dudak  gibi şekil anomalilerinin görülme sıklığında artış olmaz.
Dış Gebelik: Yaş ilerledikçe fark edilmiş  ya da edilmemiş pelvik enfeksiyon geçirmiş olma olasılığı artar. Her enfeksyon tüplerde belirli bir miktar hasar bıraktığından ve  yine yaşla birlikte tüplerin hareket etme potansiyeli azaldığından bu tür anne adaylarında dış gebelilk daha fazla görülür.
Plasenta: Yaşdaki artış ile birlikte  plasenta previa sıklığıda artar. Dolayısı ile kanama daha fazla görülür
Gelişme Geriliği: İleri yaşlarda dolaşım sistemini  bozan tansiyon ve şeker hastalıkları daha sık görüldüğünden bu annelerin bebeklerinde rahim içi gelişme geriliğine daha  sık rastlanır.
Erken Doğum: Gelişme geriliğine neden olan  etkenler erken doğuma da yol açabilir.
Sezaryen: İleri yaş annelerinde komplikasyonlar  daha sık görüldüğünden anne ve bebek hayatını kurtarmak için yapılan sezaryen operasyonlarına 2-3 misli daha fazla gereksinim olur.
İleri yaşta gebelik planlanırken
  • Yüksek tansiyon ve şeker  hastalığı gibi genel sağlık problemlerinin  kontrol altına alınması gerekir
  • Kilo fazlası var ise bu  verilmelidir. Şişman kişilerin gebeliklerinde  problem yaşama şansları daha fazladır
  • Özellikle folik asit içeren  vitamin haplarının alınması bebekte gelişmesi  muhtemel sinir sitemi anomalilerinin görülme sıklığını azaltır
İleri yaşta anne olma isteği pek çok sağlık riskini beraberinde  getirsede daha olgun olan kadının 20′li yaşlarındaki  gebelere göre çok daha gerçekçi ve bebeğine  daha fazla bağlı olma durumu da söz konusudur. Annelik her  yaşta güzeldir.
Bu yazı Dr. Alper Mumcu tarafından ileri yaşta gebelik ve dikkat edilmesi gerekenler, geç yaşta gebelik sakıncaları, geç yaşta hamilelik sakıncaları, ileri yaşta gebelik sakıncaları, ileri yaşta hamilelik sakıncaları hakkında genel bilgi vermek amacı ile yazılmıştır.

Folik Asit Eksikliği ve Belirtileri

Özellikle gebelik döneminde de oldukça önemli olan folik asit eksikliği hamilelik sürecini etkileyen bir faktördür. Bu yazıda folik asit eksikliği belirtileri ve folik asit eksikliği tedavisi için yapılması gerekenleri bulabilirsiniz.
folik_asit_nelerde_bulunurB grubu suda çözünen vitamin çoğu zaman folik asit ya da folat olarak adlandırılır. Oysa bu iki terim birbirinden farklıdır.Folik asit viatminin en stabil formunu belirtir ve besin maddelerinde nadiren bulunur. Folik asit vitaminin ilaçlarda ve işlenmiş besinlerde bulunan formudur. Folat ise doğal maddelerde bulunan şeklidir.
Folat ya da folik asit vücutta özellikle DNA yapımında rol alır. Bunun yanısıra bazı amino asitlerin metabolizmasında da rol aldığı bilinmektedir.
Bazı durumlarda vücutta folat eksikliği ortaya çıkabilir. Bu durumların en iyi bilineni alkolizmdir. Alkol folatın emilimini engelleyerek eksikliğe yol açar. Besinler yolu ile yetersiz alınması da bir diğer eksiklik nedenidir. Hamilelik ya da kanser gibi hücre bölünme hızının yüksek olduğu durumlarda da vücudun folata olan gereksinimi artacağından eksiklik görülebilir.
Folik Asit Eksikliği Belirtileri
Erken dönemde fazla belirti ve yakınma olmaz. En erken bulgu kan homosistein düzeylerinde saptanan artıştır. Folat eksikliğine en çabuk tepki veren hücreler en hızlı bölünen hücrelerdir. Folat düzeyi azaldığında kemik iliğinde hücre bölünmesi bozulur ve az sayıda ama dev boyutta kan hücreleri üretilir. Bu durumun sonucu bir kansızlık türü olan megaloblastik anemi adı verilen tablodur. Bu hücrelerin oksijen taşıma kapasitesi azaldığı için kansızlığın tipik yakınmaları olan halsizlik, yorgunluk, çarpıntı gibi belirtiler ortaya çıkar.
Fetal büyüme ve gelişme hızlı hücre bölünmesi ile karakterize bir dönemdir.DNA ve RNA üretimindeki krıtik rolü nedeniyle bu dönemde yeterli folat alımı son derece önemlidir. Yapılan araştırmalar hamilelikte yeterli miktarda folik asit alımının bebekte merkezi sinir sitemi anomalileri görülme olasılığını anlamlı ölçüde azaltığını göstermektedir. Nöral tüp defekti adı verilen bu merkezi sinir sistemi anomalileri değişik şekillerde ve derecelerde görülebilir. En basit formu olan spina bifida da omurgada küçük bir açıklık varken en ileri form olan anensefalide bebeğin kafatası ve beyni gelişmez.
Nöral tüp defektleri döllenme sonrası 21 ve 27. günler arasında ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde kadınların önemli bir kısmı hamile olduklarını fark etmeyebilirler. Folik asit desteği alınmadığında nöral tüp defekti görülme olasılığı 2000 doğumda 1 civarındadır. Folik asit desteği ile bu oran %50 oranında azaltılabilir. Bu etkinin ortaya çıkması için hamile kalmadan 1 ay önce folik asit kullanmaya başlanması gereklidir. Ayrıca yarık damak ve bazı kap defekteleri gibi anomalilerin de folat alımındaki azlığa bağlı olduğu ileri sürülmektedir.
Amerikan Halk Sağlığı dairesi ve diğer ilgili kuruluşlar hamile kalma potansiyeli olan her kadının mutlaka folik asit desteği alması ve folik asit ilaçları kullanmasını önermektedir. Bununla birlikte ABD’de hamile kadınların yalnızca yarısı bu öneriye uymaktadır. Bu nedenle ABD’de bazı besin maddelerinin folik asit açısından zenginleştirilmesi gündeme gelmiştir. Ülkemiz için durum çok daha kötüdür. Hamilelerin önemli bir kısmı hamile kalmadan önce danışmanlık almadığı için konudan habersizdir.
Yeterli folat düzeyinin bazı kalp ve ekstremite anomalilerini de azaltacağı ileri sürülmektedir. Ancak bu konuda yeterli kanıt yoktur. Bazı başka çalışmalarda ise yetersiz folat alımının erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve plasentanın erken ayrılmasına neden olabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle nöral tüp defekti gelişme riski ortadan kalktıktan sonra da folik asit kullanmaya devam edilmelidir.
Folik asit nelerde bulunur ?
Pek çok besin maddesi folik asit içerir. Bunlar: portakal, mandalina, greyfurt gibi narenciye, kavun, karpuz, fasülye, brokoli ve ıspanak gibi yeşil sebzeler, fındık ve karaciğerdir
Günümüzde marketlerde satılan bazı gıda maddeleri folik asit açısından zenginleştirilmiştir. Folik asit gereksinimi ayrıca multivitmian preparatları olan ilaçlar yolu ile de alınabilir. Bazı besin maddelerinin folik asit içeriği şöyledir.
1 bardak portakal suyu 82 mcg
1 porsiyon ıspanak 131 mcg
1 porsiyon kuşkonmaz 131 mcg
1 porsiyon mercimek 179 mcg
1 porsiyon fasülye 141 mcg
1 dilim beyaz ekmek 20 mcg
Folik asit ne kadar alınmalıdır?
12 yaşından başlayarak hem erkek hem de kadın için günlük folik asit ihtiyacı 0.4 miligramdır. Bu özellikle doğurganlık çağındaki kadınlarda önemlidir. Hamile kadınların günde 400-800 mikrogram folik asit alması gereklidir. Herhangi bir toksik etkisi olmamasına rağmen günlük 1 miligramdan fazla folik asit alınması önerilmez.
Bu yazı, Dr. Alper Mumcu tarafından, folik asit eksikliği, folik asit eksikliği tedavisi, folik asit nelerde bulunur, folik asit ne kadar alınmalıdır, folik asit içeren besinler, folik asit faydaları, folik asit kullanımı, folik asit eksikliği belirtileri hakkında genel bilgi verme amacı ile yayınlanmıştır.